Sosyal Medya

Coğrafyamız

Medineli Müslümanların ilk öğretmeni Mus’ab bin Umeyr

Mus’ab bin Umeyr kimdir? Ne zaman ve nasıl müslüman olmuştur? Müslüman olduktan sonra Allah Resulü’nün ona verdiği önemli görev neydi? Vazife gereği Medine’ye giden bu güzide Sahabî efendimiz orada neler yaptı?İslam'ın ilk öğretmeninin kutlu şehadeti...



Ä°SLAM’IN Ä°LK ÖĞRETMENÄ°

O, Mekke’nin en güzel ve en pahalı elbiselerini giyen, en yakışıklı delikanlısıydı.[1] SavaÅŸlarda KureyÅŸ ordusunun sancağını taşıyan, Hicâbe ve Sidâne vazifelerini yerine getiren AbdüddâroÄŸullarının[2] prensi, annesinin kuzusu, ailesinin gözbebeÄŸiydi. Annesi onun için Yemen’den, Åžam’dan en pahalı kumaÅŸları getirtir ve en güzel kıyafetleri ona giydirirdi.[3] Ayakkabıları Hadramevt’ten sipariÅŸ edilir[4], uyandığında canı ister diye en leziz yiyecekler baÅŸucunda bekletilirdi.[5] O, parayla elde edilebilecek her ÅŸeye sahipti. Ama yüreÄŸinde bir boÅŸluk, ruhunda huzursuzluk vardı. GiydiÄŸi elbiseler, lezzetli yiyecekler, lüks evler, atlar ve develer, kısaca o gün için zenginlik ifade eden hiçbir ÅŸey onu mutlu etmiyordu.

Allah Celle, kullarına olan merhameti ve sevgisi sebebiyle Muhammed aleyhisselâm’ı peygamber olarak gönderdiÄŸinde Mekke’nin ileri gelenleri Onu ve davetini nefretle karşılamışlardı. Efendimiz aÄŸaçtan ya da taÅŸtan yapılan putların ilah olamayacağını söylüyor, insanları zengin-fakir, efendi-köle gibi sınıflara ayıran bir düşüncenin yeryüzüne huzur ve mutluluk getiremeyeceÄŸini anlatıyordu.

Åžehrin güzel ahlaklı, faziletli ve temiz gençleri birer birer Müslüman oluyorlardı.  Mus’ab’ın çevresinde,  gününü gün etmekten baÅŸka derdi olmayan, hayatı oyun ve eÄŸlenceden ibaret sayan arkadaÅŸları kalmıştı sadece. Ve onlar Mus’ab’ı hiç de mutlu etmiyorlardı. Müslüman olmayı düşündü. Allah’tan baÅŸka ilah yoktu, doÄŸruydu. Ama kimsesiz fakir Müslümanlarla, kölelerle aynı ortamda olmak, düne kadar emrine amade olarak yaratıldıklarını düşündüğü köleleri kardeÅŸ edinmek kolay mıydı? Hem annesi ne der, kim bilir nasıl da öfkelenir ve ne cezalar verirdi. Bir yanda bütün çekiciliÄŸiyle dünya nimetleri diÄŸer yanda Allah ve Rasûlü vardı. Tercih yapmak, nefse söz geçirmek çok zordu.

Bir akÅŸamüstü evinden çıktı. Safâ Tepesi’nin yakınlarındaki evin, Dâru’l-Erkam’ın, kapısını çaldı.[6] Kapıyı eski bir köle olan Süheyb-i Rûmi açtı. Efendi, köleye kardeşçe sarıldı. Muhammed aleyhisselâm’ın huzuruna çıktı. Onun sözleri, okuduÄŸu ayetler ve gülümseyen siması yüreÄŸini huzurla doldurdu. Paranın, servetin veremediÄŸi ÅŸey, mutluluk iÅŸte buydu. O gece Mus’ab’ın en güzel gecesi oldu.

Mus’ab b. Umeyr Müslüman olduÄŸunu annesi dâhil hiç kimseye söyleyemedi. Gizli gizli Rasûlullah’ın yanına gidiyor, Ondan Kur’ân-ı Kerim dinliyor, Onunla birlikte namaz kılıyordu. Fakat her köşe başında bir casusun dolaÅŸtığı Mekke’de Mus’ab’ın Müslümanlığı gizli kalamazdı. Akrabalarından Osman b. Talha onun Bilâl ve Ammâr gibi fakir Müslümanlarla namaz kıldığını gördü. Osman kuÅŸ olup uçmuÅŸ, haberi Mus’ab’ın annesine yetiÅŸtirmiÅŸti.[7]

Hunâs binti Mâlik, oÄŸlunun Müslüman olduÄŸunu duyunca çılgına döndü. Dünyayı önüne serdiÄŸi; en güzel kokuları, ipekli elbiseleri layık gördüğü oÄŸlu ona ihanet etmiÅŸ, ilahlarına isyan ederek aile ÅŸerefini ayaklar altına almıştı. Büyük bir titizlikle yetiÅŸtirdiÄŸi oÄŸlunun Bilâl ve Habbâb gibi kölelerle aynı safta olduÄŸunu düşünmek Hunâs’ı kahretmiÅŸti. KardeÅŸleri tarafından yakalanarak annesinin huzuruna getirilen Mus’ab, yapılan tüm tehditlere raÄŸmen Ä°slâm’ı terk etmeyi ve atalarının dinine dönmeyi kabul etmedi. Öfkesinden deliye dönen annesi, Mus’ab’ı evin bir köşesine hapsederek kapısını sıkı sıkıya kilitledi.  Mus’ab için zorlu bir hayat baÅŸlamıştı.

HÄ°CRET YOLLARINDA

Allah ve Rasûlü uÄŸruna ailesi tarafından nice zulme maruz kalan Mus’ab, bir fırsatını bularak hapisten kaçtı ve HabeÅŸistan’a yapılan ilk hicrete katıldı. Ä°man yolunda ailesinden vazgeçen Mus’ab, ÅŸimdi de Allah için yurdunu kurban etmiÅŸ, muhacir olmuÅŸtu.[8] O HabeÅŸistan’ı ne bilir, ailesinden uzakta, gurbetin zor ÅŸartlarında nasıl yaÅŸayabilirdi? Fakat iman insana neler yaptırıyor, nasıl bir güç veriyor, sahibini ne kadar da deÄŸiÅŸtiriyordu…

HabeÅŸistan’da bulundukları sırada, müşriklerin önde gelenlerinin Müslüman olduÄŸuna dair bir haber geldi. Velîd b. Muğîre’nin ve Ebû Uhayha’nın Müslüman oldukları söyleniyordu. Onlar Müslüman olmuÅŸsa herkes Müslüman olmuÅŸ demekti. Çok sevindi. Hemen yola çıkıp, arkadaÅŸlarıyla birlikte Mekke’ye döndü. Fakat ne müşrikler Müslüman olmuÅŸ ne de Müslümanlara yaptıkları iÅŸkenceyi azaltmışlardı. DoÄŸduÄŸu ÅŸehre ancak Ä°slâm’ın azılı düşmanı ve yakın akrabası olan Nadr b. Hâris’in himayesinde girebildi.[9]

KureyÅŸlilerin Müslümanlara yaptıkları baskı dayanılmaz bir hâl alınca yeniden HabeÅŸistan’a hicret etmek zorunda kaldı. O imanı, samimiyeti ve güzel ahlakı ile görenleri kendisine hayran bırakıyordu. Dostlarından Âmir b. Rebîa anlatıyor:

“Mus’ab b. Umeyr Müslüman olduÄŸu günden Uhud’da ÅŸehit oluncaya kadar benim arkadaşımdı. HabeÅŸistan’a yapılan her iki hicrette de beraberdik. Ben onun kadar güzel huylu, onun kadar uyumlu bir kimse görmedim.”[10]

Mekke’ye döndüğünde üzerinde yamalı, kaba elbiseler vardı. Ayağında Hadramevt’ten getirilen ayakkabılar yoktu artık.[11] Ama yüzünde Ä°slâm’ın nuru, yüreÄŸinde Allah’ın mümin kullarına bahÅŸettiÄŸi huzur ve mutluluk vardı.

İSLÂM DAVETÇİSİ

Yüce Rabbimiz, Mekke’de zulme uÄŸrayan müminleri, HabeÅŸistan’da dua eden muhacirleri ve Taif’te taÅŸlanan Rasûlünü Medineli Müslümanlarla sevindirdi. Akabe’de biat eden on iki kahraman, yurtlarına döndükten sonra Efendimiz aleyhisselâm’a bir mektup yazdılar. Muâz b. Afra ve Râfi b. Mâlik’in getirdiÄŸi mektupta Medineli Müslümanlar Peygamber Efendimizden kendilerine Kur’ân okuyacak, Ä°slâm’ı öğretecek, namaz kıldıracak ve insanları Ä°slâm'a davet edecek bir öğretmen, bir davetçi göndermesini istiyorlardı.

Allah Rasûlü, Ä°slâm’ın ilk öğretmeni olma ÅŸerefini genç Mus’ab’a verdi.[12] O hitabeti güçlü, güler yüzlü, samimi bir kimseydi. Ayrıca o güne kadar nazil olan âyet-i kerimeleri ezbere biliyordu. Allah’a çağıran, salih amel iÅŸleyen özü ve sözü güzel davetçi Medine’ye hareket etti.

Mus’ab’ın geldiÄŸi günlerde Medine karmakarışık bir hâldeydi.  Evs ve Hazrec kabilesi mensupları, üç Yahudi kabilesi ile birlikte yaşıyorlardı. Aslında kardeÅŸ çocukları olan Evs ve Hazrec arasında yüzyıla dayanan bir kan davası vardı. Birkaç yıl evvel meydana gelen Buas Harbi’nde her iki kabileden pek çok kiÅŸi ölmüştü. Müslüman olanlar dahi birbirlerine soÄŸuk davranıyor, diÄŸer kabileye mensup bir kimsenin namazda imam olmasını hoÅŸ görmüyorlardı. Medine’nin, Mus’ab b. Umeyr’e ve onun hayat verici davetine çok ihtiyacı vardı.[13]

MEDÄ°NE FATÄ°HÄ°

Mus’ab Medine’ye vardığında büyük Ä°slâm mücahidi Esad b. Zürâre’nin evine yerleÅŸti.[14] Esad’la birlikte Medine’deki tüm kapıları çalıyor, hurma bahçelerinde toplantılar düzenliyor, bıkmadan yılmadan Ä°slâm’ı anlatıyordu. Medine’nin her evinde Ä°slâm ve Ä°slâm’ın genç davetçisi Mus’ab’ın anlattıkları, onun sözlerinin tatlılığı ve samimiyeti konuÅŸuluyordu. Fakat nasıl Mekke’de Rasûlullahtan ve mesajından rahatsız olanlar varsa Medine’de de Mus’ab’dan ve anlattıklarından memnun olmayanlar, onu insanlar arasına fitne sokmakla suçlayanlar ve öldürmek isteyenler vardı.

Mus’ab onlara gayet nazik bir ÅŸekilde davranıyor, onları kendisini dinlemeye ikna ediyor ve sözlerin en güzeli olan Allah kelamını okuyarak Müslüman olmalarına vesile oluyordu. Özellikle Ãœseyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muâz’ın Müslüman olmaları Medine’de Ä°slâm’ın hızla yayılmasını saÄŸladı. Sa’d b. Muâz’ın Müslüman olduÄŸu gün, lideri olduÄŸu AbdüeÅŸheloÄŸullarının tamamı iman etmiÅŸti.[15] Ä°leriki yıllarda Ä°slâm’a büyük hizmetler edecek sahâbilerin pek çoÄŸu, Mus’ab b. Umeyr’in davetiyle Müslüman olmuÅŸlardı. Peygamber aleyhisselâm’ın yardımcıları Medineliler, yardımcıların yardımcısı ise Mus’ab b. Umeyr’di.

Medine evleri Ä°slâm’la kucaklaşıyor, putlar kırılıyor, Amr b. Cemûh gibi en tutucu putperestler dahi Müslüman oluyordu. Åžehirde yaÅŸayan Arapların büyük kısmı hak dine teslim olmuÅŸtu. Mus’ab Medine’yi tatlı dili, samimiyeti ve bütün kalbiyle okuduÄŸu Kur’ân-ı Kerim’le fethediyordu. Bu ÅŸehir kılıçların deÄŸil, Kur’ân’ın fethettiÄŸi ÅŸehirdi.[16] Medine halkı Mus’ab’a  Kur’ân okuyucusu anlamında “el-Mukrî” diyorlardı.[17] Mus’ab’ın Medine’den gönderdiÄŸi haberler Efendimizin yüzünde tebessüm, Bilâl’in, Ammâr’ın yüreÄŸinde umut oluyordu. O yıl Müslümanların sevinç yılıydı.[18]

Ä°LK CUMA NAMAZI

Rasûl-i Ekrem’e haber gönderen Mus’ab, Cuma günü Müslümanları toplamak ve namaz kıldırmak istediÄŸini bildirdi. Efendimiz cevaben gönderdiÄŸi mektupta; Cuma günü Müslümanları toplamasını, iki rekât namaz kılarak Allah’a yaklaÅŸmaya çalışmalarını ve onlara hitap etmesini emretti. Mus’ab, Sa’d b. Hayseme’nin evinde topladığı on iki kiÅŸiye ilk Cuma namazını kıldırdı. Ä°slâm tarihinde kılınan ilk Cuma namazının imamı Mus’ab b. Umeyr olmuÅŸtu.[19] Ä°slâm’ın genç davetçisi kısacık hayatına ne büyük hizmetler, ne güzellikler sığdırmıştı! Allah Celle fedakâr ve samimi kulunun gayretine bereketler yaÄŸdırıyordu.

Hac mevsimi geldiÄŸinde Medineli Müslümanlarla birlikte Mekke’ye, Efendimizin yanına geldi. Bir yıl boyunca yaptıklarını ve Medine’deki son durumu anlattı. Onun sözleri Efendimiz aleyhisselâm’ı çok memnun etti.[20] Ä°kinci Akabe Biatı’nın hazırlanmasında, Medine’nin Ä°slâm ile kucaklaÅŸmasında ve ÅŸehrin Efendimizin hicreti için uygun bir hâle geliÅŸinde Mus’ab’ın büyük emeÄŸi vardı. Müslümanlar ona “Mus’abu’l-Hayr” diyorlardı.[21]

 AnneciÄŸim, Ben Seni Seven Bir Nasihatçiyim

Mus’ab Mekke’ye geldiÄŸinde ilk iÅŸ olarak Allah Rasulünü ziyaret etmiÅŸti. Bu durum annesini kızdırmış, Mus’ab hakkında ileri geri konuÅŸmasına sebep olmuÅŸtu. Müşrik anne oÄŸlunun hayırsız ve nankör olduÄŸunu söylüyordu. Mus’ab ise “Rasûlullahtan önce herhangi bir kimseyi ziyaret edemezdim.” demiÅŸ ve Efendimizle görüşmesinden sonra annesinin yanına gelmiÅŸti. O ve arkadaÅŸları Allah’ın Rasûlünü her ÅŸeyden çok severlerdi.

Hunâs binti Mâlik, oÄŸlunu yine eski dinine, putlara tapmaya davet edince Mus’ab “Ben Rasûlullahın dini olan Ä°slâm üzereyim. Allah, kendisi ve Rasûlü için bu dinden razı olmuÅŸtur.” cevabını verdi. Annesi “Sen HabeÅŸistan’a gittin ben aÄŸladım, sen Medine’ye gittin ben gözyaşı döktüm, kıymetini bilmedin.” deyince Mus’ab “Siz ne kadar uÄŸraÅŸsanız da ben dinimden dönmeyeceÄŸim.” dedi. Annesi onu hapsetmek istediyse de imanındaki kararlılığını görüp bundan vazgeçti. Annesi aÄŸlamaya baÅŸlayınca Mus’ab da aÄŸladı ve “AnneciÄŸim, ben seni seven bir nasihatçiyim.” dedi ve onu Ä°slâm’a çağırdı. Fakat Hunâs binti Mâlik’in yüreÄŸi kaskatı olmuÅŸtu. “Karanlıkları delen yıldızlara and olsun ki, senin dinine girip halkın üzerime gülmesine, aklımı zayıf görüp beni ayıplamalarına razı olamam.” diyerek oÄŸlunun isteÄŸini reddetti.[22]

              Medine’yi Ä°slâm’la buluÅŸturan Mus’ab çok sevdiÄŸi annesinin inatçı bir müşrik olarak kalmasına çaresizce boyun eÄŸdi. Hz. Ä°brahim babası için, Muhammed aleyhisselâm amcası için nasıl üzüldüyse Mus’ab da annesine o denli yandı. Rabbim hidayeti dilediÄŸine verirdi.

Mekke’de üç ay kalan Mus’ab daha sonra Medine’ye hicret etti. Muallim olarak geldiÄŸi ÅŸehre muhacir olmuÅŸtu. Berâ b. Âzib’in ifadesine göre Medine’ye ilk önce Mus’ab b. Umeyr gelmiÅŸ, onu Abdullah b. ibni Ãœmmü Mektûm takip etmiÅŸti.[23]

Sevgili Peygamberimiz hicretten sonra Sa’d b. Muâz’ın evine misafir olan Mus’ab’ı[24] ensardan Ebû Eyyûb el-Ensarî[25] ve muhacirlerden ise Sa’d b. Ebi Vakkas ile kardeÅŸ ilan etti.[26]

Bir zamanlar giyim kuÅŸamı ve zenginliÄŸiyle insanların imrendiÄŸi Mus’ab, artık sade ve mütevazı bir hayat yaşıyor, günlerini Rabbine ibadetle, namaz ve zikirle geçiriyordu.

           Bir gün Allah Rasûlü ve arkadaÅŸları mescitte oturdukları sırada Mus’ab b. Umeyr çıkageldi. Ãœzerinde yırtılmış eski bir elbise vardı. Elbisesindeki yırtığı, bir postun parçasıyla yamamıştı. Efendimiz onun bu durumuna çok üzüldü. Sahabîlerden bazıları gözyaÅŸlarını tutamadı. Peygamber Efendimiz arkadaÅŸlarına ÅŸu suali sordu:

– Ne dersiniz, sabah akÅŸam kıyafet deÄŸiÅŸtirdiÄŸiniz, sofranızda bir tabağın kaldırılıp bir tabağın konulduÄŸu, Kâbe’nin örtüsü gibi evlerinizi örttüğünüz günler geldiÄŸinde sizin hâliniz nasıl olur?

– Ya Rasûlallah! Bizler bolluÄŸu ve rahata kavuÅŸmayı elbette arzularız.

– O günler gelecek. Ama sizin bu hâliniz o günkü hâlinizden daha hayırlıdır.[27]

 Lüks ve konforlu bir hayat, marka elbiseler ve lezzetli yiyecekler hayatın amacı olamaz. Tüm bunlara sahip olmak için hırslanmak, baÅŸkalarıyla kıyasıya mücadele etmek insanı mutlu edemez. Daha zengin olmak için giriÅŸilen hiçbir yarışın galibi olmamıştır. Mus’ab b. Umeyr bunları elinin tersiyle itmiÅŸ, mutluluÄŸu Rabbine teslim olmakta, Onu zikredip Onun rızası için yaÅŸamakta bulmuÅŸtur. Zaten kalplere huzur veren Allah’ı zikretmek deÄŸil midir?[28] Onu bulanın kaybettiÄŸi ya da muhtaç olduÄŸu baÅŸka bir ÅŸey var mıdır?

Ä°SLÂM’IN SANCAKTARI

Bedir Savaşı’nda Efendimiz Ä°slâm Ordusu’nun sancağını Mus’ab b. Umeyr’e verdi.[29] SavaÅŸ bitip Müslümanlar kesin bir zafer kazandığında müşriklerden yetmiÅŸi öldürülmüş, yetmiÅŸi de esir alınmıştı. Bu esirler arasında Mus’ab’ın kardeÅŸi Ebû Aziz de vardı. Mus’ab kardeÅŸini esir alan sahâbiye bu esiri sıkı baÄŸlamasını, zira annesinin çok zengin olduÄŸunu ve onu kurtarmak için Müslümanlara fidye verebileceÄŸini söylemiÅŸti. Kulaklarına inanamayan kardeÅŸi bu söylediklerinden dolayı kendisini kınadığında, Mus’ab asıl kardeÅŸinin onu esir eden Müslüman olduÄŸunu ve Ä°slâm kardeÅŸliÄŸinin diÄŸer baÄŸları koparıp attığını söyledi.[30]

SavaÅŸ sonrasında öldürüleceÄŸini anlayan müşrik lider Nadr b. Hâris de ondan akrabalık bağını gözetmesini ve kendisi için ÅŸefaatçi olmasını istediÄŸinde, vaktiyle Efendimize ve Müslümanlara yaptığı iÅŸkenceleri hatırlatarak bu talebini reddetti.[31]  Hayatı Ä°slâm olan Mus’ab Ä°slâm’ın dışındaki hiçbir ÅŸeye yakınlık duymuyordu.

ALLAH’A VERDİĞİ SÖZÃœ TUTAN BÄ°R KAHRAMAN

Bedir’de ağır bir yenilgiye uÄŸrayan müşrikler ertesi yıl Uhud’da Müslümanların karşısına çıktılar. Ä°ntikam ateÅŸiyle yanan orduda Mus’ab’ın annesi Hunâs binti Mâlik de yer alıyordu.[32] O kimden neyin hıncını almaya gelmiÅŸti? Efendimiz Müslümanların beyaz sancağını[33] yine Mus’ab b. Umeyr’e verdi.[34] O gün Mus’ab Ä°slâm’ın sancağını dalgalandırıyor, düşman safları arasına kahramanca dalıyordu. Düşman sancaktarlarından Ertâd’ı da Mus’ab öldürmüştü.[35] Åžehadete susamış müminlerin karşısında müşrikler tutunamamış, savaÅŸ meydanından kaçıyorlardı. Fakat tam bu sırada Efendimizin Ayneyn Geçidi’ne yerleÅŸtirdiÄŸi okçular yerlerini terk etti.

Okçuların savaÅŸ meydanına indiÄŸini gören Halid b. Velid onların boÅŸalttığı tepeyi geçerek Ä°slâm ordusunu arkadan çevirdi. Beklenmedik bir saldırıya uÄŸrayan Müslümanlar ne yapacaklarını ÅŸaşırmışlardı. Ä°slâm ordusundaki karışıklığı ve Halid’in hücumunu gören müşrikler geri dönmüş, Müslümanlar çok zor duruma düşmüşlerdi.

Ä°slâm ordusu dağılıyor, Efendimiz Müslümanları toparlamaya çalışıyor, onlara sesleniyor ama Müslümanlar Onu duymuyorlardı. Ä°ÅŸte bu sırada müşriklerden bazıları Efendimizi öldürmek üzere yemin ettiler. Bunlardan birisi olan Abdullah b. Kamîe, Efendimiz zannederek, Ä°slâm sancaktarı Mus’ab b. Umeyr’e saldırdı ve kılıcıyla Mus’ab’ın saÄŸ elini kopardı.[36] Canının nasıl da yandığını umursamayan Mus’ab, hemen sancağı sol eline aldı. Ä°slâm’ın sancağı yere düşemezdi. Ä°bn Kamîe yeniden saldırdı ve bu sefer Mus’ab’ın sol elini kopardı. Rasûlün sancağı yere düşer miydi hiç! Sancağı göğsüne bastırdı. Dilinden “Muhammed ancak bir rasûldür. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiÅŸtir.”[37] sözleri dökülüyordu. Ä°bn Kamîe nihayet mızrağıyla Mus’ab’ı ÅŸehit etti.[38] Mus’ab ÅŸehit olurken Rabbine Rasûlünü koruması için dua ediyordu.

Savaşın sonlarına doÄŸru Efendimiz aleyhisselâm bir elinde sancağı diÄŸerinde kılıcıyla düşmanla savaÅŸan Mus’ab’ı görmüş ve “Ä°lerle ey Mus’ab!” diye buyurmuÅŸtu. Buna karşılık, ben Mus’ab deÄŸilim ya Rasûlallah, cevabını alınca Mus’ab b. Umeyr’in ÅŸehit olduÄŸunu ve bir meleÄŸin onun kılığına bürünerek sancağı taşıdığını anlamıştı.[39] Mus’ablar yıkılıp yere düşebilir fakat dava yaÅŸamaya, sancak dalgalanmaya devam ederdi.  Mus’ab’dan sonra Ä°slâm sancağını Hz. Ali’nin taşıdığı da rivayet edilmektedir.[40]

Mus’ab ÅŸehit düşerken düşman saflarında bulunan annesinin yüreÄŸi yandı mı hiç bilinmez ama Sevgili Peygamberimiz onun ÅŸehadetine çok üzüldü. Onun yoksul hâlini ve mütevazı hırkasını görünce bir zamanlar en güzel giysileri giyen, en güzel yemekleri yiyen bu genç adamın Allah ve Rasûlünün sevgisini anne babasına ve her ÅŸeye tercih ettiÄŸini söyledi.[41] Sonra Mus’ab’ın mübarek naaşının başında şöyle buyurdu: Ben seni Mekke’de gördüğümde senden daha zarif elbiseler giyen, senden daha güzel ve uzun saçlı kimse yoktu. Åžimdi sen bir hırka içinde saçı başı dağınık bir hâldesin.[42]

Efendimiz aleyhisselâm çok üzgündü, aÄŸlıyordu. Uhud ÅŸehitlerine hitaben: Allah’ın Rasûlü kıyamet günü sizin Allah katında ÅŸehitler olduÄŸunuza ÅŸehadet edecektir.[43] “Ben ÅŸehadet ederim ki siz Allah katında dirisiniz.” buyurdu. Sonra ashabına yöneldi ve ÅŸu vasiyette bulundu:  “Ey insanlar! Onları ziyaret ediniz, onlara selam veriniz. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kıyamete kadar her kim onlara selam verirse onlar selamını alır ve bu selamı iade ederler.”[44] Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi Uhud’un kahraman ÅŸehitlerinin ve tüm ÅŸehitlerimizin üzerine olsun.

Fahri Kâinat Efendimiz daha sonra Uhud ÅŸehitleri hakkında ÅŸu âyet-i kerîmeyi okudu: “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler vardır. Onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiÅŸtir. Kimi de ÅŸehitliÄŸi beklemektedir. Onlar hiçbir ÅŸekilde sözlerini deÄŸiÅŸtirmemiÅŸlerdir.”[45]

BÄ°R KEFENÄ° BÄ°LE OLMADI

Mus’ab radıyallahu anh ÅŸehid düşünce vücudunu saracak bir kefen bulunamadı. Hırkasıyla başını örttüklerinde ayakları, ayaklarını örttüklerinde ise başı açıkta kalıyordu. Efendimizin emriyle ayakları izhir otlarıyla örtüldü.[46]Mus’ab, kardeÅŸi Ebû Rûm b. Umeyr ve Suveybit b. Amr tarafından defnedildi.[47]

Ebû Abdullah Mus’ab b. Umeyr radıyallahu anh vefat ettiÄŸinde kırk yaşının biraz üzerindeydi.[48] Orta boylu, uzun saçlı ve çok yakışıklıydı.[49] Hanımı Hamne bint CahÅŸ, Efendimizin hanımı Zeyneb’in kardeÅŸiydi.[50] Allah Rasûlünün bacanağı olan Mus’ab’dan geriye Zeyneb isimli bir kızı[51] ve onu çok seven, onun gibi olmayı hayal eden koca bir ümmet kaldı.

Kaynak: siyerinebi.com

 


[1] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III,116; Ä°bn Hacer,  el-Ä°sâbe, X, 184; Nevevî, Tehzîbu’l-esmâ ve’l-lugât, II,96.

[2] Ä°bn Hacer,  el-Ä°sâbe, X,183;  Hüseyin Algül, “Musab b. Umeyr”, DÄ°A, XXXI, 226; Ahmet Lütfi Kazancı, “Abdüddâr”, DÄ°A, I, 177.

[3] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 116; Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 176; Ä°bn Abdülber, el-Ä°stî’âb, IV, 1474.

[4]Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III,116; Ä°bn Abdülber, el-Ä°stî’âb, IV,1474; Muhammed Hasan Bureyğış, Mus’ab b. Umeyr, 42.

[5] Süheylî, Ravdü’l-Unûf, IV, 97.

[6] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III,116; Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 175; Ä°bn Abdülber, el-Ä°stî’âb, IV, 1474.

[7] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 116; Belâzûri, Ensâbu’l-eÅŸrâf, IX, 406; Ä°bn Abdülber, -Ä°stî’âb, IV, 1474.

[8]Ä°bn Hişâm, es-Sîre, I, 344; Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 116; Ä°bn Hacer, el-Ä°sâbe, X, 183; Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 175.

[9] Mahmud Esad, Tarihi Dini İslâm, 468.

[10] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 117; Muhammed Hasan Bureyğış, Mus’ab b. Umeyr, 5.

[11] Bu konu ile ilgili olarak bkz. Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 176.

[12] Ä°bn Hişâm, es-Sire, II, 76; Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 118; Ä°bn Hacer, el-Ä°sâbe, X, 184; Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 175; Efendimiz’in Musab’ın ardından Medine’ye Abdullah b. Ä°bn Ãœmmü Mektûm’u da gönderdiÄŸi rivayet edilmektedir; Semîra ez-Zâyed, Muhtasarü’l-câmi’ fî’s-Sîrati’n-nebeviyye, I, 245; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, I, 107.

[13]  Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V,175.

[14] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 118;  Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, I, 107; Nevevî, Tehzîbu’l-esmâ ve’l-lugât, II,96.

[15] Ä°bn Hişâm, es-Sîre, II, 78-80; Semîra ez-Zâyed, Muhtasarü’l-câmi’ fî’s-Sîrati’n-nebeviyye, I, 245-246.

[16] Bkz. Bezzâr,  el-Müsned 1180

[17] Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-sahâbe, V, 2556; Nevevî, Tehzîbu’l-esmâ ve’l-lugât, II, 96.

[18]  Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe,V,176; Mahmud Esad, Tarihi Dini Ä°slam, 520.

[19] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 118; Ä°bn Abdülber, el-Ä°stî’âb, IV,1473;  Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 176; Ä°slam’da ilk Cuma namazını Es’ad b. Zürare’nin kıldırdığı da rivayet edilmektedir; Semîra ez-Zâyed, Muhtasarü’l-câmi’ fî’s-Sîrati’n-nebeviyye, I, 246-247; Nevevî, Tehzîbu’l-esmâ ve’l-lugât, II, 96.

[20] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 119; Semîra ez-Zâyed, Muhtasarü’l-câmi’ fî’s-Sîrati’n-nebeviyye, I, 248.

[21] Ä°bn Sa’d,  et-Tabakât, III, 116; Adem Apak, Ashâb-ı Kirâm, 121.

[22] Ä°bn Sa’d,  et-Tabakât, III,117; Semîra ez-Zâyed, Muhtasarü’l-câmi’ fî’s-Sîrati’n-nebeviyye, I, 248.

[23] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 117; Ä°bn Abdülber, el-Ä°stî’âb, IV, 1473-1474; Ebû Nuaym, Marifetu’s-sahâbe, V, 2556.

[24] ibn Hişâm, es-Sîre, II, 123; Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 117.

[25] Ä°bn Hişâm, es-Sîre, II, 152; Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 120.

[26] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 120; Hüseyin Algül, “Musab b. Umeyr”, DÄ°A, XXXI, 226.

[27] Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 176-177; Zehebî, A’lamu’n-nübelâ, I, 147.

[28] Ra’d Sûresi 13/28.

[29] Ä°bn Hişâm, es-Sîre, II, 264; Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 120.

[30] İbn Hişâm, es-Sîre, II, 299-300.

[31] Vâkıdî, el- Meğâzî, I, 106-107;  M. Âsım Köksal, Ä°slâm Tarihi, III, 372.

[32] İbn Hişâm, es-Sîre, III, 66.

[33] Kettânî, Hz. Peygamberin Yönetimi, I, 492.

[34] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 121;  Ä°bn Hacer, el-Ä°sâbe, X, 184;  Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 177.

[35] Halife b. Hayyât, Tarih, 32.

[36] Ä°bn Hişâm, es-Sîre, III, 77; Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 120; Zehebî, A’lamu’n-nübelâ, I, 148.

[37] Âl-i Ä°mrân Sûresi 3/144. Bu ayet henüz nazil olmadan Mus’ab’ın aÄŸzından bu ifadenin çıkması ayrı bir deÄŸer taşımaktadır. Bkz. Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 120-121.

[38] Ä°bn Hişâm, es-Sîre, III, 77; Halebî, Ä°nsanu’l-Uyûn, II,544; Zehebî, A’lamu’n-nübela, I, 148.

[39] Ä°bn Sa’d,  et-Tabakât, III, 121.

[40] Ä°bn Hişâm, es-Sîre, III, 77; Zehebî, A’lâmu’n-nübela, I, 148.

[41] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 117; Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, I, 108.

[42]Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 116; Hâkim, el-Müstedrek, III, 221; Ä°bn Abdülber, el-Ä°stî’âb, IV,1474.

[43]  Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 177.

[44]  Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 177; Ä°bn Sa’d,  et-Tabakât, III, 121; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, I, 108.

[45] Ahzâb Sûresi 33/23; Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 121; Hâkim, el-Müstedrek, III,221;  Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V, 176.

[46] Buhâri, “Cenâiz” 27;Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 121; Ä°bn Hacer, el-Ä°sâbe, X, 184; Ä°bn Abdülber, el-Ä°stî’âb, IV, 1474-1475.

[47] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 122; Semîra ez-Zâyed, Muhtasarü’l-câmi’ fî’s-Sîratü’n-nebeviyye, I, 443.

[48]  Ä°bnü’l-Esîr, Ãœsdü’l-ğâbe, V,176; Ä°bn Abdilber, el-Ä°stî’âb, IV, 1474; Nevevî, Tehzîbu’l-esmâ ve’l-lugât, II, 96.

[49] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 122.

[50]Hüseyin Algül, “Musab b. Umeyr”, DÄ°A, XXXI, 226; Muhammed Hasan Bureyğış, Mus’ab b. Umeyr, 44.

[51] Ä°bn Sa’d, et-Tabakât, III, 116; Muhammed Hasan Bureyğış, Mus’ab b. Umeyr, 45.

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.